9 C
İstanbul
Salı, Eylül 26, 2023
Ana Sayfa Eleştiri Solun Teorik Sefaleti Somutunda Eleştirel Düşünme!

Solun Teorik Sefaleti Somutunda Eleştirel Düşünme!

Solun Teorik Sefaleti Somutunda Eleştirel Düşünme!
Zaman zaman aynaya bakmak lazım. Çünkü ayna iyi bir eleştirmendir. Başkalarının söylemekten korktuğu gerçekleri cesaretle söyler. Bunu bizi aşağılamak için yapmaz. Yüzünüzde bir kara leke varsa aynada görür temizlersiniz. Önemli olan siz bu ayna beni çirkin gösteriyor diye geçmeyin. Eleştiri fikirlerin gelişmesini sağlayan aynadır. Hatalı kısımları düzeltmeye ve yeni ufuklar açmaya yarar. Solun kaybettiği bu mekanizmayı burjuvazi kullanıyor. Ama kendi varlığını korumakta veya satacak ürünleri geliştirirken. Beyin fırtınası adını verdikleri toplantılarla bunu sağlıyorlar. Eleştirel düşünme ile mükemmele ulaşmaya çalışma en çok da yaşanabilir bir dünya arzulayanların yöntemi olmalıydı. Ama ne yazık ki değil.

Fikirler bir ihtiyaçtan doğar. Sorun yoksa çözüme ihtiyaç da yoktur. Max Horkheimer’e göre teori; “İnsanları, bulundukları kısıtlayıcı koşulları değiştirerek onları özgürleştirdiği kadar eleştireldir.”. Bu doğrudur ama belirtilen şartlar yerine gelmiş ise ortada eleştirilmesi gereken bir teori de kalmamıştır. Çünkü gereğini kaybetmiştir. Siyasi teoriler çözüm aramak içindir. Yeni problemler başlamış ise onlara uygun yeni teoriler de gerekecektir ama çözülmüş problemlerin teoriye ihtiyacı yoktur. Problem çözülmemişse bile zaman koşulları değiştirir. Çözüm teorilerinin de buna göre eleştirilmesi gerekir. Bundan bütün fikirlerin eleştirilmesi gerektiği sonucunu çıkarabiliriz. Karl Marx dahil, kimsenin fikirler nihai değildir.

Karl Marx; kapitalizmin çocukluğunda onu çok doğru tanımladı. Henüz kapitalizmin doğru bir tanımı yapılmamışken, tanımlamakla kalmadı onun neden öleceğini de söyledi. O günden bu yana önemli değişiklikler oldu. Kapitalizm ölmemekte direndi. Bunu iki dünya savaşı üç büyük bunalım dönemi yaşayarak sağladı. Emperyalizm adıyla uluslararası oldu. Onu korumak için dev filolar, ordular kuruldu Dünya Bankası gibi payandalar dayandı. Dolayısıyla problem de değişime uğradı. Ama amaç değil. Çünkü sistem gene sermaye sahiplerine hizmet ediyor.

Ama değişmeler oldu: Marx’ın, devrimi dayandırdığı proletaryadan daha büyük işsizler ordusu ortaya çıktı. Bu ordu lümpen proletarya diye görmezden gelinemez. Buharlı makinelerin yerini robotlarla dolu karanlık fabrikalar alıyor. Sistem başına bela olacak kadar işsiz üretiyor. Bütün bunlar Marx’ın teorisine ihtiyaç kalmadı anlamına gelmez. Marx’ın teorisine o zaman ihtiyaç vardı çünkü kapitalizm eşitsizlik getiriyordu. Bugün de eşitsizlik var: Yaklaşık bir milyar insan açlıktan ölme tehdidinde. Çok az insan sağlıklı beslenme şansına sahip. O halde kısaca Marksizm dediğimiz teoriyi var eden paradigma yerinde duruyor. Elbette teori eleştirilip günümüze uyarlanacaktır. Ama paradigmasından koparılıp “Batı Marksizmi” gibi saptırma teorilerine dönüştürmeden.

Soldaki kaosun temel nedenlerinden biri eline kalemi alan herkesin kendini teorisyen sanmasıdır. Marx’ın teorisin kabul edilir kılan şey onun dehası değildir. Ortaya atılan görüşlerin kabul görmesidir. Bugün Marx hakkında en çok kitap yazılmış en çok atıfta bulunulan teorisyen olmasını görüşlerini tartışmaya borçludur. Bir yazarın kendini teorisyen ilan etmesi değil, görüşlerinin kendini teori olarak kabul ettirmesi gerekir. Bunun için de eleştiriye açık olmalıdır. İşte problem de burada doğuyor. 68 kuşağı ile öğrenci ve genç kesim kendini öne çıkardı. Popüler olanlar hemen kalemi alıp teorisyen de oldular. Doğunun biat kültürüyle bazıları biat etti. Karşı çıkanlar da kendi cemaatini oluşturmaya koyuldu. Bu küçük burjuva karakterinden gelen bir hastalık olarak yayıldı.

Proletarya ile bu anlaşılmaz bir dil kullanan küçük burjuva tabaka arasındaki bağ koptu veya koparıldı. Yükselişe geçmeye başlamış olan sosyalist dalga sonlandı. Artık her biri işçi sınıfını temsil ettiğini söyleyen küçük burjuva grupçukları kendi aralarında çatışıyordu. Kariyerizm aslında hak etmeden başkasının üstünde olma duygusudur. Bu küçük burjuva için karakteristiktir ama sosyalizmin eşitlikçi ruhuna aykırıdır.

Küçük burjuva şeflerin kariyerizmi doğunun biat kültürü ile birleşince “teori” farkı bulup ayrışmaya bahane arandı.

Küçük burjuvazi sınıf atlama peşinde olur. Bazıları bunu başarır bazıları da yönetici tabakada konumlanır. Bu zamanda da yeni durumunu tehdit eden sosyalist ideallerinden vazgeçer. Bunların bir kısmı da “batı komünizmi” gibi ideallerinden uzaklaşmış teorilere yaklaşır. Amerika’nın tek kutuplu dünyayı hedefleyen “küresel ekonomi” söylemini enternasyonalizm diye yorumlamak gibi saptırmalara koyulur. Bunlar hala bazıları tarafından “şef” olarak görüldüklerinden bir kısım insanı da etkilemeyi başarırlar. Eleştirilere karşı; “ben de bir zamanlar…” diye başlayan cevapları vardır. Ne kendilerinin samimi olarak eleştiriye açtıkları bir görüşleri olur ne de bir görüşü geliştirmek gibi samimi eleştirileri. Ortaya çıkan bu karmaşa da her biri ayrı düşünen ama kendini gene de sol diye tanımlayan bir topluluk yaratıyor. Zamanla ne bir teori kalıyor ne de üzerinde tartışacak bir kitle.

Eleştirilme korkusu diye bir hastalık var. Konumuz tıp olmadığından “eleştirilme korkusu” derken bunları kastetmeyeceğiz. Bir de teorisyen olduğunu iddia eden kesimde eleştirilme korkuları var. Bunun nedeni de kariyerizm denen bir örgütlenme hastalığı. Daha çok küçük burjuva kökenli bireylerde olur. Kendini hak etmediği bir yerde konumlandırılıp bunun anlaşılmasından korkarlar. Üstelik kendilerine alt kadroları olarak da kendilerinden de niteliksiz kişileri seçerler. Bunlar başka sol guruplar için o kadar ayırıcı dil kullanırlar ki “cemaatları” sosyalist olmaktan çıkıp şefçi olurlar. Ne yazık ki solun bu atomize olması silahlı çatışmaya kadar tırmandırıldı. Artık ortada düşünülen bir çözüm teorisi ve nihai amaç da kalmamıştır. Ne şefin kendisi ne de ileri sürdüğü görüşmeler tartışılmaz. Ta ki “alttan” birileri ayrılıp yeni bir “cemaat” kurmak için dergi bastırana kadar.

Başta yazılımlarda açık kaynak kod diye başlayan bir akım var. Bu mühendisliğin başka alanlarına da kaymaya başladı. Açık kaynaklı donanımlar da tasarlanır oldu. Sol teorik sefaletinden açık teorisini geliştirerek çıkabilir. Beyin fırtınaları için internet çok iyi olanaklar sağlıyor. Başka bir Marx beklemeyelim, gelmeyecek. Linux geliştirir gibi kendi teorimizi geliştirebiliriz. Solu sürekli atomize eden teorik sefaletten kurtarabiliriz. Belki de bir ideal uğruna birleşmeye başlayabiliriz.

Kapitalizm de niteliğini kaybediyor. Çare olarak ortaya atılan Monetarist İktisat kapitalizmin tuzağına dönüşüyor. Oluşan devasa para balonu artık üretimle ilgisi olmayan kişilerin elinde. Bunların işçileri de yoktur paralarının bir gerçek karşılığı da. Üretim milyonlarla satan dev işçisiz fabrikalara kayıyor. Düne kadar işsiz kalan işçiler vardı ona küçük sanayiciler de ekleniyor. Süper yanardağlar sekiz bin metre gibi devasa büyüklüklere çıkar. Bir kısım malzemesini dünyaya saçar ve yıllar süren kışa neden olur. Sonra kaldıra denen dev çukurlar bırakıp kendi ağırlığı üstüne çöker. Kapitalizm de gerek savaşlarla gerek kurduğu organizasyonlarla gerekse de elektronik sanayi devrimi ile Marx’ın işaret ettiği ömrü aşmış olabilir. Ama onun işaret ettiği sondan kaçamaz. Ne yazık ki sosyalistler onun yerini dolduracak örgütlülük ve teorilere sahip değiller. Değişen koşullarımız için yeni teorilere ihtiyacımız var. Dün grev kırıcı olarak gördüğümüz lümpen proletaryaya farklı bir gözle bakmamız gerekecek. Yeni teoriler ortaya açık bir hipotezler koyup eleştirilerimizle geliştirmek mümkün olacaktır.

Turan GERGER

 

Not: https://www.mayakultur.com/4471/ kültür sanat sayfasında yayınlanmıştır. 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

ÇOK OKUNANLAR

TGC-TYS-PEN Yazarlar Derneği basın toplantısı düzenliyor

“İnsanlık suçunda zaman aşımı olmaz!” Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Yazarlar Sendikası ve Pen Yazarlar Derneği Sivas'ta 2 Temmuz 1993'te 33 yazar, aydın ve sanatçının gericiler...

Türkiye Yazarlar Sendikası FeshaneArt’ta Sanatçıların Yanında

Türkiye Yazarlar Sendikası FeshaneArt’ta Sanatçıların Yanında Türkiye Yazarlar Sendikası, öteden beri çağdaş sanat eserlerine yönelik gerici saldırı ve baskılarla, sergi düzenleyicileri ve sanatçılara karşı açılan...

Maya e-dergisinin beşinci sayısı yayına girdi!

Maya Sanat Kültür Kolektifinin hazırladığı  Maya e-derginin beşinci sayısı yayına girdi. Bu sayıda Sanat ve Irkçılık başlığına dair yazılar ve Şiirler, Öyküler ve teorik yazılarla ufuk...

Demokrasi güçleri dayanışma gecesinde buluşuyor!

Cumhuriyet, Birgün ve Evrensel gazetelerinin oluşturduğu dayanışma platformu, 16 Eylül’de TELE1 ile dayanışma gecesi düzenliyor. Etkinliğe bilet almak için tıklayın. Türkiye, Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180...

SON YORUMLAR

Muge on  OKUMAK
Sabiha yılmaz on  OKUMAK
Ikbal kaynar on SALİH BOLAT VEFAT ETTİ
Mehmet Konyali on GICIR GICIR
Bilgehan Oğuz on “ÖDÜL SİSTEMİ”
Rasim Aşın on “ÖDÜL SİSTEMİ”
Ikbal kaynar on 46’LI
Yuksel on HIDIR DAYI
Gülbahar Yılmaz on ABU
Mustafa Düzgün on İZLER
B.Nur Erkoç on İZLER
Nur Erkoç on ASKIDA EKMEK
Özgür BAŞKAYA on #YargıtayTahliyeEt
Prof. Dr. İbrahim Bozkuş on HAŞHAŞ GAZETESİ VE KAYMAKAM ABDÜLKADİR AKSU
Ikbal kaynar on ŞİİRİM ISITIR SENİ
gulhan genc on ASKIDA EKMEK
Perihan sever dirican on BOŞ EV
Rafet Canpolat on BOŞ EV
Atilla IŞIK on BOŞ EV
Deniz on BOŞ EV
Arif Sürücü on ASKIDA EKMEK
Perihan sever dirican on ASKIDA EKMEK
Neslihan Sultan on ÖZLEDİĞİM ÇINAR ALTI
Neslihan Sultan on ÖZLEDİĞİM ÇINAR ALTI
Neslihan Sultan on ÖZLEDİĞİM ÇINAR ALTI
Neslihan Sultam on ÖZLEDİĞİM ÇINAR ALTI
Gökhan GURBETOĞLU on ÖZLEDİĞİM ÇINAR ALTI
Gürel SÜRÜCÜ on HAYIR BABA TÜRBESİ
İlter koçak on HAYIR BABA TÜRBESİ
Fikret Ökmen on GUNDİ
Perihan sever dirican on GUNDİ
Hatem on GUNDİ
Selim DURMUŞ on GUNDİ
Hüseyin Ceylan on BERBER  
Tacettin Mert on İŞÇİ
Tacettin Mert on AGORA MEYHANESİ
Gökhan GURBETOĞLU on ANNE ÖP DENİZİ
Songül on ŞİDDET
İsmet Çallıbay on ANNE ÖP DENİZİ
Erdem KAYA on İKİ ARADA BİR DEREDE
Gürel Sürücü on ŞİİRE DAİR ÖNERİLER (2)
Hulusi keleş on AYRIK OTU
Gürel on AYRIK OTU
Mehmet İşbitiren on AYRIK OTU
Bir amatör futbolcu on AMATÖR TİYATROCULARIN DRAMI
Hasan GÜL on KUTSAL EKMEK