Reina ve Pasha
Genç ve güzel bir kadın yaklaştı, “saat kaç?” dedi.
Gözlerimi alamadım… “Bir, saat” diye yanıt verdim.
Oysa kadın saatin kaç olduğunu soruyordu. Tekrar saatime baktım. “saat 2.22” dedim.
“Türkiye saatiyle mi?”
“Pardon 14.23’ ü akıl edemedim.” Bayan iletişimin kurmak istiyor, anladım.
“Buyurun oturunuz” sözcükleri düştü ağzımdan…
Kadın alaycı bir gülümseyerek oturdu karşımdaki sandalyeye.
“Saatiniz hayli sade ve güzel. Ve biraz da cesaret ister!”
Saatime şöyle bir baktım. “Sadeliğine tamam da cesaret işi neden ki?”
“İnsanlar afilli şeyler takmayı seviyor. Dışındakileri de çok avam buluyor ve lafı da çok fena sokuyorlar. -ooo kaçıncı yüzyıldan kalma acaba- gibi.”
“Hımmm insanın ağzı çuval değil ki büzesin…”
Sol kolumu masanın üstüne koydum, “enteresan” dedi. “Genel de insanlar sol koluna yüzük ve saati takarlar, sizde ise sağ kol üzerinde.”
Sağ kolumu sol kolumun üzerine koydum bu kez. Saat ve yüzük aynı kol üzerindeydi.
“İlginç bir iletişim diliniz var.”
“Daha adınızı bile bilmiyorum ama masama oturdunuz ve iş yüzükle, büzükle, tüzükle bir giriş yaptınız.”
“Adım Gün. Saatler oldum olası dikkatimi çekmiştir. Zamanın neresindesiniz?”
“Ben de Ruşen memnun oldum,” dediğimde kadın hayli şaşkın bir yüz ifadesi takındı.
“Memnun olmak için erken değil mi Ruşen Bey?” dedi ve kendi saatine baktı. Saati gümüş renginde pusulaya benzeyen bir şeydi.
“Güneş saati diye biliriz?”
“Saatinizin sizde olan anısı gibi benim saatimin de çok önemli bir yeri var hayatımda. Saat ve zamana olan ilgim aslında babamın saatçi olmasıyla direk ilgili. Hem saat satar hem de tamir ederdi. Satmaktan çok tamiri çok severdi. Kendine saat doktoru derdi. Bunu şöyle açardı, saatle insan arasında dolaylı da olsa bir ilişki var. İnsanlarda ritmiktir, saatlerde. Ritimleri düştüğünde ya da arttığında anla ki saat hastadır, insanda. Her saatin de insan gibi bir ömrünün olduğunu, çünkü o mekanik görünen şeylerin zamanla aşındığı ve eski formunu yitirdiğini ifade ederdi. Tabii derdi saatler biraz şanslıydı. Her organını yenisiyle değiştirme olanağımız olur ve yeniden yola devam şansınız hep olurdu. Aynı adla ve unvanla. Ve gelecekte insanların da aynı şekilde organlarının değiştirilerek devam edeceği bir hayatı olacağını anlattığında, ben şaşkın şaşkın bakardım öylece. Saatlerine bakarak, insanın kişiliklerine dair saptamalar yapardı. Kimin kolunda bir saat görse üretim tarihini nerede üretilmiş olduğunu hemen söylerdi.”
“Aaa bana ilginç geldi. O zaman ben nasıl bir kişiliğe sahibim acaba onu da söyler misin? Ayrıca size kahve söyleyeyim, böylece kahve üzerinden saat değerlendirmesi yaparak bir çözümlemede bulunursunuz?”
“Kahve falı bilmem ki!”
“Bende, fal dediğin nedir ki biraz yüz, biraz saat biraz da söz değil mi?”
“Hiç bu açıdan bakmamıştım.”
Kahveleri içtikten sonra. Fincanımı ters kapattıktan sonra yüzüğümü çıkararak üstüne koydum. Sonrası saatimi çıkarttım eline verdim. Kolumda saatin altında kalmış dövme çıktı. Reina ve Pasha yazıyordu. Tam bir şey diyecekti ki sakladı. Belki falın içinde söyleyeceği söylerden birisi olacaktı bilemedim ve üstelemedim de zaten.
Saati inceledi. “Deri bir kordon, sağlam bir şeye benziyor” dedikten sonra saatimi geri verdi. Kahve fincanın üstenden yüzüğü aldı şöyle bir baktı sonra bana uzattı. Başladı kahve falına pardon saat falıma.
“Evlisiniz, iki çocuk sahibisiniz. Gelenekçi bir ailede yetişmişsiniz ama bu kabuk size dar geliyor. Aslında evlilik fikrine bile karşısınız ama iki çocukla şimdi ulu orta yaşamın içindesiniz. Hayatı saatlere değil zaman da yayıyorsunuz. Saat sizin için bir aksesuardan ve zaman göstergesinden çok bir anıyı yanında taşımadan öte bir şey değil,” dedikten sonra bir bardak suyu tek dikimde bitirdi.
Can kulağıyla dinliyordum bütün bu olup bitenleri. Daha bir saat önce tanımadığım insan benim hayat ve evliliğime dair bir şeyler söylüyordu. Kahveye bakarken pardon saatime bakarken sonra bana baktı tavırlarımı inceliyordu, heyecanmış mıydım ya da söylediklerinin bende karşılığı neydi.
“Unutmadan, yabancı bir kadınla evlilik yapmış ve onun sancılarını çekiyorsunuz. Tür ve yabancı evliliğin kültürel çatışmaları sizi yormuş gibi.”
Bu kez heyecanlandım…
“Kısa sürede hayatımı delik deşik ettin. Bir bardak su içerim bu durumun karşısında, korkuyorum da bir bardakta fırtına kopartırsan dalgaların altında kalırım diye.” Peçeteyle dudaklarımın kenarlarını sildim. Ellerimi masanın üstüne koydum saat ve yüzük ortadaydı. Daha takmamıştım.
“Evet, benden bu kadar,” dedi ve benim tepkilerimi bekliyor gibiydi.
Sanırım bir açıklama yapmam gerekiyor bu tespitler karşılığında. Simgeler ve işaretlerden yola çıkarsak eğer bunların bir karşılığı olduğunu düşünüyorsak mutlaka yaklaşımlarınız ya da çözümlemeniz çok fantastik değil bilimsel bir gerçekliğin üzerinden yaptınız.
“Ama hiçbir şey göründüğü gibi değil. Saptamalarında sapmalar olduğu gibi doğrularda yer yer var benim açımdan, ama sizin açıklamalarınız da birer saptama ve sapmalarla dolu.”
Kadın, “Ama ben size demiştim bu işten anlamam, benim ki kurgu.”
“Birincisi, yabancı birisiyle evliliğim doğru sizin açınızdan ‘yabancı’ kime deniyor onu açmak lazım.”
“Ruşen, Farsım, adımın karşılığı ise sabahın güneş doğarken ki zamanına denmektedir. Eşim ise Türk. İkincisi, iki çocuğumuz var o da doğru. Büyük kızımın adı Reina, Zazaca bir isim, yeniden gel anlamında ve oğlumun adı da Pasha. Biz ona Türkçe paşa diyoruz. Evliliğime gelince yazılı olarak devam ediyor…”
Araya girdi, “pardon yazılı- sözlü evlilik mi! olur.”
“Evet hanımefendi… Önce insanlar sözlü olurlar, bu süreç flört yandır. Sonra yazılı olur, kamusal kurumlar eşliğinde, onların tanıklığında “resmiyet kazandırmak” bütün bu olanlara,” dediğimde kadının şaşkınlıkla doğruyu bilme arasında gidip geldiğine mimiklerinden anladım.
“Doğru kısmı ise; hukuki olarak evlilik devam ediyor yaşamdaki fiili durumda ise aynı evi paylaşmıyoruz.”
“Ya çocuklar kimde?”
“Çocuklar bende ev onda kaldı.”
Kadın şaşkınlığını gizlemedi, “Hadi yaaa! O yaşta çocuklara bakmak zor olmuyor mu?”
“Benim için çocuklara bakmak sadece maliyetli.”
Kadının merakı bitmiyordu benim ayrılığım onu daha heyecanlı kılmıştı.
“0 nacar saat babamın ortaokul hediyesidir. Çocuklara ilişkin ise tercihten çok zorunluluk diyebilirim. Kolumdaki dövmede çocukların adı yazılı.”
“Şimdi çocuklara kim bakıyor?”
“Annelerindeler birazdan getirir, zaten onları beklemek için oturdum.”
“Hımm halen devam eden bir ilişki ne hoş.”
Şükran Hanım, Reina ve Pasha ile içeri girdi. Reina üzerime atladı sonrası kocaman diliyle tüm yanağımı yaladı…. Pasha yanında daha pasif kaldı. Kuyruğunu kıstırıp önüme yattı.
Kadına döndüm, “İşte benim çocuklarım…”