Öfkenin Sınıf Kini Hâli
“Grup Yorum üyesi devrimci sanatçı/müzisyen Helin Bölek “Ölüm Orucu” eyleminin 288. Günü’nde yaşamını yitirdi…”
Üzgünüm…”üzgünüm” demek duyulan ya da duyulduğu sanılan acıyı en ifade edememe biçimi, içeriği gibi durmakta; “çare”nin tasfiye edilip çaresizliğe “kılıf”sal “yanpiri”k bir sahtelik hâli…
Şimdi, şu an asıl üzerinde durulması gerekenler yerine “üzgünüm”lerden geçilmiyordur (a, e)”sosyal medya”da…
“Çile” kültünü bile yanlış anlayıp inciğini cıncığını çıkaran arabesk bir kendine acıma, ağlama hâli…
Kendine gel oğlum!..
Senin yaptığın ne peki?!..
Ne bu zırıltısı şiir diye yazdıklarının?!
Ne önemi var sabahtan akşama bi’ çuval dolusu boş laflarının…
Duyar gibiyim “ama” diyen “duyar kas(ıl)ma”larını…devrimciyi oynayan birilerinin, yazıp söylediklerini heyecana gelip beğenmesi doluya sayılmaz yine de devrimcisinin tasfiye edildiği şu “örgüt” bolluğunda…
Madem yok öyle devrimci komünist bir parti sen kur diyen öfkeli sesin yankılanıyor çürümüş hiçliğinin sokaklarında; ne olacak bu çaresizliğinin sol hâli…
Lenin’i hatırla oğlum, Lenin’i!
Hatırla Lenin’i ve Narodnik devrimci Çernişevski’nin unutulmaz romanına verdiği yanıtı “Ne Yapmalı”yı unutma sakın!..
İşte bu öfkenin sınıf kini hâli!…
Halkın Sanatçısı Helin Bölek Onurumuzdur!
(facemden düşen bin parça/ters yazılar-nevzat oğuz)
***********************************
kızıl erik fırtınası(*)
haziran çocuklarına…
…
yakalarınıza iliştirilmiş gölevez(**) fikir kırıntılarıyla
emrinize amade gıcır gıcır gemilere binip
eskimiş yelkenlerinizle aşkın fuhuş hallerine
seferler eyleyerek
sevgili bile olamadan her limanda başka başka sevgililer edindiniz.
yarım yamalak yamalı kavganızla
hiçliğin sokaklarına doğurup
ben/ ini /nizi
karaya oturmuş sesiyle sahiplerinizin
terennüm ettiniz kederli nağmelerinizi
ve sıktıkça kulluğun kutsal kemendi
kuğu boynuna özenen emme basma tulumba ruhunuzu
ortak sofraların kurulduğu
“ekim günleri”nin inancına tezat
psikomedyamatik beyaz uçurum diplerinde
post-modern “us”unuzla su kaçırarak hayatın hallerine
alev saçlı rüzgârlara sakladığımız canların anılarını tapılsın diye
gri dualarınızla
haraç mezat yağmaya açıp
uslu ve sığıntı sığ yığınaklar yarattınız
bin lokma
bir post için.
“bin operasyon”lu pastadan pay için
tangır tungur bir suskunluk oldu ağzınız.
cennet kapılarının açılmasını beklerken ihanetin avlusunda
çıkmaz çıkmaz üstüne attı “sol”unuzu hayat.
ey !
pirincin beyaz taşı
naylon ağıtçısı tükenişin
yitişine mevsimlerin tırnak kaşıyıcısı!
sizde vicdan
yakalarınızdaki hormonlu karanfilleriniz
sizde öncülük
cebinizdeki bahşedilmiş kartvizitleriniz
sizde adalet
cerenlerimizin kanlarıyla kutsanan
hesap cüzdanları
çek- senet
borsa oyunları
bono ve tahvilleriniz kadardır.
bundandır baştan kara
kapkara düşmanlığınız aşa ve aşka
aşa ve aşka aç, aşkın aşına muhtaç olanlara..
bundandır düşmanlığınız
sefer tası taşıyanın
haziran haziran sıcak
sıcacık çağrısına.
ey!
dünün mistiği,sarışın miskini günün
aşksız yaşanan mülteci akşamların
gerileyen saatlerinde yazılmış
pornografik mektubu!
şimdi varlığınız susku
suskusu tanrı bir ağlama duvarı
kanlarımızla örülen.
“korkunun faydası yoktur ecele”
bıraksa da yerini yalan rüzgârınız “SİS”e
işçi analarının göğüslerinden göveren sızıyla
gelmekte yeniden savura savura külünüzü
dudaklarında YENİ GÜN öpücüğü
ve koyunlarında kızıl erik fırtınasıyla
haziran çocukları
…
eylül 2009
bağcılar-istanbul
nevzat oğuz
( *kızıl erik fırtınası:
Haziranın son fırtınası. Sıklıkla hafif rüzgârlar taşır. Tam da bu zamanlarda tüy çıkaran yavruları, tomurcukları ürkütmeden kızıl erik ağaçlarını çiçeğe cesaretlendirmek için eser.
(Doğa Defteri / Sel Yay.)
**gölevez: anavatanı Hint Okyanusu’na kıyısı olan kara parçalarıdır. Asya’nın kimi bölgelerinde ekimi de yapılan zehirli bir bitkidir; maharetli ellerde pişirildiğinde zehrinden eser kalmadığı gibi tadına da doyum olmaz. )