KÜLEBİ ŞİİR ÖDÜLÜ ÜZERİNDEN
ÖDÜLLER VE SANAT
Yüzlerce yıldır okunan ve gelecekte de okunacak edebi eserlerin hiçbirisinin bir ödüle ihtiyacı olmamış ve bundan sonrakilerin de ödüllere ihtiyacı olmayacaktır. Cahit Külebi adına, Niksar Belediyesi’nce verilen şiir ödüllerinin, ilk verildiği günden bu yana sanatçının / şairin sanat anlayışına, dünyaya bakış açısına hiç bakılmaksızın, sadece verenlerin dünyaya bakış ideolojileri ile verildiğini görmek çok ama çok üzücüdür ve ödül gerçeğini de tüm çıplaklığı ile gözlerimizin önüne sermektedir.
Cahit Külebi’nin yazdığı şiirlerinin temelini; halk, doğa ve kadınlar oluşturmaktadır. Ancak onda memleket sevgisi ( vatan sevgisi değil, bu iki sözcük (kavram) farklı anlamlar taşır bunu sakın göz ardı etmeyelim) şiirinin içerisinde hissedilen bir coşkuydu. Hiçbir zaman ideolojik bir bakış açısı değil, insan sevgisi, doğa sevgisi ile harmanlanmış dağlardan, ovalardan renkler, kokular taşıyan şiirlerdir. Karacaoğlan’ın sesini duyarsınız şiirlerinde ancak modern bir sestir onun sesi.
Külebi şiiri toplumcudur( kendisine göre ise ağırlıklı olarak halkçıdır şiiri ) : iyimser, neşeli, hüzünlü ve gerçekçi bir havada sarar okuyanı. Külebi şiirine dair daha bir çok şey yazılabilir ancak, onun adına verilen şiir ödülünün her sene vatan sevgisi motifli bir şiire hem de duru bir türkçe ile yazan bu şairimize nispet edercesine eski sözcükler serpiştirilmiş şiirlere verilmesi de Külebi’nin kemiklerini sızlatıyordur inanın.
Külebi, yaptığı açıklamalarda şiir dilini ve yazı serüvenini şu sözlerle aktarmıştır: “Ben hep yaşamdan yola çıktım. Bunun içindir ki hadi övünelim, Anadolu’nun türküsünü ilk kez başkalarından ayrı bir biçimde söyledim. Gerçekleri anlattım. Gücüm yettiğince de içine şiir katabildiğim için, bu tutumumu beğenmeyen art düşüncelilere, küçümseyicilere rastlamadım. Bugün 20 yaşında yazdığım şiirler bile güncelliğini tüketmiyorlarsa, elbette başka niteliklerinin yanı sıra bu sürekli gerçeğin kalıcılığından güç alıyorlar.”
“Benim şiirim halkçıdır. Toplumculuk da halkçılığın içinde yer alır. Halkçılık, toplumculuktan daha geniş ve kapsamlıdır. Elbette benim şiirimde, herhangi bir belirtisi yoktur. Herhangi bir belirtiye dayanarak da şiir yazmıyorum. Toplumcu ülkelerde de artık öğreti açısından şiir yazma modası gittikçe azalmaktadır. Ama toplumculuktan çok halkçılığı benimsemiş bir insan olduğum için toplumculuğuma gölge düşürmenin yanılgı olduğunu belirtmek isterim. Ben halkçı bir şairim.”
Prof. Dr. Abdullah Şengül, Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğünde Cahit Külebi maddesinde şöyle anlatır Külebi’yi: “Türk edebiyatının Anadolu’dan yükselen bu önemli sesi, Türk şiirinin 1940-1950 yılları arasında gerçekleşen yeni şiir anlayışının önemli bir ismi oldu. Cumhuriyet’in ruhuna uygun, memleket gerçeklerini anlatan, halkı ve konuştuğu dili önemseyen, yaşadığı hayatı bütün yönleriyle ama coşkun bir şekilde anlatmayı esas alan lirik şiirler yazdı. Klasik şiirden Baki’yi, halk şiirinden Karacaoğlan’ı beğeniyle okuyan Cahit Külebi, çağdaşları arasında Nurullah Ataç ve Ceyhun Atuf Kansu’yu diğerlerinde farklı bulduğunu sık sık dile getirdi.”
Şimdi bir de onun o güzel şiir dilinden bir şiiri örnek olarak okuyalım;
ÖLÜMLÜ İNSANLAR İÇİN
Hepiniz öleceksiniz!
Tanrı katına çıkacaksınız utanmadan!
Ruhlarınız koyup kaçacak sizi!
Topraklara gömüleceksiniz.
Kurtlar, böcekler, solucanlar
Sevinçle saldıracak üstünüze.
Elleriniz bomboş kalacak,
Kimse bakmayacak resminize.
Sevilmiş kadınların hayali
Dumanlar gibi dağılacak;
Faydaydı, şöhretti, merhametti
Semtinize uğramayacak.
Gözleriniz yok artık!
Dünyamızı göremeyeceksiniz!
Okşamak, gülmek, konuşmak
Yok olmuş bir selde yüzeceksiniz,
Yavaş yavaş çürüyeceksiniz.
Evet bilesiniz ki hepiniz ” Faydaydı, şöhretti, merhametti / Semtinize uğramayacak.” ” Yavaş yavaş çürüyeceksiniz.” Öyleyse bu usta şairin ismiyle verdiğiniz bu ödüller de neyin nesidir beyler. Siz sanat bilmezler topluluğu musunuz? Siz hiç şiir nedir sorusunu kendinize sormadınız mı? Onu bırakın, şair kendi ağzıyla söylüyor, şiir öğretici dille yazılmaz diye, bunu da mı okumadınız sizler? Hadi onu geçiyorum da Külebi’nin jüride ki oğluna ne demeli. Ne demek istediğimi daha iyi anlamanız için en iyisi mi ödül alan şiirlerden bir kısa örnek okuyalım;
” KIZILELMA ÜLKÜNÜ MAVİ DÜŞTE BUL YÜRÜ
Hüzünlenme, gamlanma, tarihleri aşan Türk
Destanlarla şan bulan, zaferlerle coşan Türk
Altaylardan Tuna’ya, at üstünde koşan Türk
Bağlamayla, kavalla, çal ezgini yol yürü
Kızılelma ülkünü, mavi düşte bul yürü
Viyana’dan Fizan’a nizam verdik aleme
Adaleti yazdırdık, yürek yürek kaleme
Hoşgörüyle, sevgiyle, durduk Hakk’a selama” ( Süleyman Koral- Kahramanmaraş / 2018 yılı birincisi )
Bence daha ölmeden çürümüş bunlar… bu sistemin çarkları arasında. Herkes kendi ideolojik bakışına, kültürel algısına göre ödül dağıtıyor; peki şairin sanatı, dünyaya bakışı hiç önemli değil mi?
İşte biz bu yüzden ödül sistemine karşıyız. Ne diyor Külebi; ” Bugün 20 yaşında yazdığım şiirler bile güncelliğini tüketmiyorlarsa, elbette başka niteliklerinin yanı sıra bu sürekli gerçeğin kalıcılığından güç alıyorlar.” Gerçekçi şiirin, toplumcu şiirin zaten ödüle ihtiyacı yoktur. Onu ödüllendiren tek gerçek vardır o da okuyucularının şairi yıllarca yanında taşıyıp, gelecek nesillere sürekli armağan etmesidir.
Sanat adına verildiği iddia edilen ve artık kültür emperyalizminin bir oyuncağı haline gelerek, pazarlama yöntemlerinden birisi haline dönüşen ödüllerin, okurlar üzerinde hiç bir etkisi kalmamıştır. Buna bence Nobel Edebiyat Ödülü de dahildir ki bu düşünceye kapılmama sebep olan şey de Yaşar Kemal gibi bir yazarımız dururken, Orhan Pamuk gibi bir yazara bu ödülün verilmiş olmasıdır.
Ödüller ne sanata ne de sanatçıya bir katkı sağlamaz. Gerçek sanatçı, kendisini sanatla yoğurarak, toplumsal bir gerçeklikte, ideolojik çıkmazlara girmeden, halka gerçeği anlatan kişidir. Popüler kültürün tüm çabalarına rağmen, gerçek sanatçılar yüzyıllarca yaşamaya devam ediyor ve edeceklerdir. Diğerleri ise piyasa malı olarak kalacaklar ve tükenip gideceklerdir.
Gökhan Gurbetoğlu