Ölümünün 6. Yılında Nurhan Karadağ “Academy İzmir” salonunda anıldı. Etkinliğe konuşmacı olarak Ankara’dan hocamızın eşi Beyhan Karadağ, kızı Umay Karadağ, İzmir’den Prof. Dr. Murat Tuncay ve Özlem Başkaya katıldı. Etkinliğin moderatörlüğünü Özgür Başkaya gerçekleştirdi.
Anma etkinliği moderatörün Nurhan Karadağ’ın hayatı ve sanatı ile ilgili kısa bilgiler vermesiyle başladı. Ardından Murat Tuncay, Nurhan Karadağ’ın 1968 ve sonrasındaki çizgisi, köy seyirlik konusundaki konumlanışı, akademik yaşantısı ve Türk Tiyatrosundaki yerini anlatan bir konuşma yaptı. Derinlikli bu konuşmanın ardından Umay Karadağ “bir baba olarak” Nurhan Karadağ’ı, Özlem Başkaya “bir hoca olarak” Nurhan Karadağ’ı anlattı. Beyhan Karadağ duygu yoğunluğundan konuşma yapamadı. Duygusal anların öne çıktığı etkinlik Özgür Başkaya’nın “Anadolu’nun Bağrından Gelen Tiyatro Çınarı: Nurhan Karadağ” isimli yazısını okumasıyla son buldu. Anmaya izleyici olarak gelen Erdoğan Aytekin, etkinlik sonunda, Karadağ’ın “söyleşili tiyatro – belgesel tiyatro” konularındaki yerini açımlayan kısa bir konuşma yaptı. Kemal Aygen, Ahmet Bulut vb. tiyatro sanatçılarının da izleyici olarak katıldığı anmaya, tiyatro sınavlarına girecek 13 öğrencinin de aralarında bulunduğu 30’un üstünde kişi katıldı.
Etkinlik Nurhan Karadağ’a tüm katılımcıların alkışlarını yollamasıyla son buldu..
Özgür Başkaya
İzmir Tiyatroları Derneği Başkanı
NURHAN’I BİLMEK;
Nurhan Karadağ’ı yılda bir kere anmak yetmez. Karadağ her daim tiyatro sahnelerinin vazgeçilmez bekçisi, eken büyüten ve biçen ve tiyatroculara bir besin olarak veren köylüsüdür. Çeşitli kereler söylemişimdir. Sizler Nurhan’ı tanımadığınız yıllarda biz 18-19 yaşlarının Halkevlerinde yetişen taze körpecik tiyatro aşığı gençleriydik. Birer filizdik. Nurhan gelişti fide haline geldi ve sonra dev bir ağaç oldu gölgesinde yüzlerce insanı barındırdı.
Nurhan’ı karısı Beyhan, kızı ve oğulları tanımadan önce tanıdım, arkadaşım oldu. İri gövdesi ve davudi sesiyle ilk bakışta insanı korkutan bir devdi. Ama o cüssenin içinde yumuşacık bir kalp taşıyan beyni bilgiyle dolu bir insandı.
Çok iyi hatırlarım, Balgat’taydı evleri gecekonduyu andıran mütevazı bir evleri vardı. Bahçesinde toplandığımızda taş ağırlıklardan yaptığı gülle atar, uzun atlar, 100 metre koşardık. Pek tabidir ki evin üst katına tahta basamaklı merdivenden çıktığımız odasında zaman zaman aralıklardan dışarısını gördüğümüz kütüphanesindeki kitaplar, onun ileride ne olacağı hakkında bir bilgi verdiğini düşünemezdik.
İkimizde içkiyi severdik. İçki dediysem alkolik derecesinde değil. Hani keyif olsun diye. Ama sigara ağzımıza koymazdık. Artık Halkevleri bizim yuvamız olmuştu. Gündüz saatleri Konservatuvar hocalarından Suat Taşer, Haldun Marlalı, Nusret Şenbay, Mahir Canova, derslere gelir, akşamları da kalıp salonda bulunan piyano başında Canku’nun tuşlar üzerinde dans eden parmaklarını seyreder, müziğinin namelerini dinlerdik. Doğan o yıllar henüz Modern Folk Üçlüsünü kurma aşamasındaydı ve zaman da uğrardı ama hiç içmezdi. Bizler ise bütçemize uygun olan Çubuk şarabını yudumlardık. Şişesini atmazdık ne de olsa iadesinde 25 kuruş cebimize girecekti.
Sonraki yıllar Nurhan tiyatro kürsüsünü kazanıp Prof. olmaya gitti. Ben yaya kaldıysam da Deneme Sahnesinde birleşti yollarımız. Benim çok erken olan 1967-69 yıllarında askere gidişim, 1970 senesinde evlenmem ve Federasyondaki işim nedeniyle tümüyle tiyatrodan kopan bağlarım, Nurhan’ın ısrarıyla İzmit’teki Sokak tiyatrosu festivaline katılmakla tekrar bağlandı.
Ama aradan geçen onca yıllar sonra Beyhan’la evlenmiş çocukları olmuş, onlar babasının yanında eğitimlerini tamamlamışlar, erkekleri de askere gidip de gelmişler bile. İşte Nurhan’la aramızda ki arkadaşlık bu kadar kopuklaşmış.
Gene de Nurhanım benim vazgeçilmezimdir. İyi ki benim arkadaşım olmuş. Şunu demesi geliyor içimden;
SEN ÇOK YAŞA NURHAN…