Ressam ve Sanatatak sitesinin yazarı olan Fatih Balcı Bienal’i eleştirmek için naylon parçalarını üstüne yapıştırarak Bienal alanında dolandı. An an yaşadıklarını da not aldı. Bakalım neler yaşadı ve açıklamaları neler.
.16. İstanbul Bienali’ne dikey tasarladığım “Ben mi Yoksa Dünya Mı Deli” adlı güncel sanat performansımı bienalin birinci günü 14 Eylül 2019’da gerçekleştirdim. Hemen ardından hızlı bir değerlendirme yapma gereğini duyuyorum. Daha sonra bunu uzunca ele almamız mümkün.

Performans çocukluğumda sıkça karşılaştığım bir delinin taklidinden ibaretti. Bu deli her tarafına bağladığı iplere poşetler sıkıştırarak sokaklarda gezinirdi. 16. İstanbul Bienali‘nin temasını duyunca bu anı aklıma geldi ve bu delinin durumunu çok anlamlı buldum. Dünya aslında delirmişti ve bunun farkında değildi. Çünkü bu delilik kitleseldi ve herkes delirince kimse deliliğin farkına varamıyordu. Bu durumun değişmesi ancak deliliğin görünür hale gelmesiyle mümkündü. Öyleyse fark yaratacak bu deliliğin dünyanın ya da diğerlerinin kendi durumlarının farkına varması için kullanılabilirdi.
Bienal içine girildiğinde varlığım büyük bir rahatsızlığa dönüştü. Çalışanlar ve sorumlular büyük bir telaş, tedirginlik içine girdiler. Benim nasıl dışarı çıkarılacağım konusunda yoğun bir mesaiye başladılar. Fotoğraf çekemeyeceğimiz, bu şekilde gezemeyeceğimiz, kapının önünde duramayacağımız şekilde başlayan ikazların tonu ve sıklığı gittikçe arttı. Yönetici pozisyonunda bir iki görevli dışarı çıkmamız gerektiği ve bir şey yapmamız gerektiğini söyleyerek sürekli bizi takip etti
1- KENDİ KURGUSU DIŞINA ÇIKILDIĞINDA BİENAL TEDİRGİN OLUYOR
Her alanda olduğu gibi o alanda üretilmiş olanın değil, o alana ilişkin oluşmuş statükonun kendi içinden ürettiği otorite, yapı, kontrol çok daha önemli. Yaşanılan şaşkınlık, telaş, kafa karışıklığının sebebi doğrudan ve dolaysız kurgulanmış bir sanatsal eylemin, bienal benzeri yapıların sistemsel bağları ve yapıları nedeniyle kendi varlığına karşın bir tehdit olarak görüldüğü söylenebilir. Kendi kurgusu ve izni dışında birinin varlığının her şeyin parçalanmasına neden olabileceğine ait bir korkuydu bu. Bienalin çok uzun süredir gene belli bir çevrenin kontrolünde olduğunu ve sürekli olarak aynı çevreye bağlı sanatçıların sürekli dâhil edildiğini düşünürsek oldukça tedirgin edici olduğu anlaşılabilir.

2- GERÇEK SANAT SANSÜR ALTINDA
Gerçek sanatsal enerji ve yaratıcılığın sürekli yukarıdaki nedenlerle hem otosansür (korku) ile hem de sanatsal yapı ile baskılandığı tekrar anlaşıldı.
3- ÖTEKİYİ KONTROL ETMEK İSTİYORLAR
Bizzat performansın üzerine kurgulandığı “Delilik” kavramı gibi kavramlar ve benzeri kavramlarla dışarıda bırakılmak istenenin, yok sayılanın, görünmez kılınmak istenenin, kontrol edilmek istendiğini ve bunun nasıl yapılabildiğini gördük.
4- KENDİLİĞİNDEN OLAN KARŞISINDA SİSTEM KİLİTLENİYOR
Her şeye rağmen dolaysız, içten, düşünülmedik, beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan sanatsal yaşamsal bir aksiyon karşısında tüm sistemin afalladığı, kilitlendiği, kafasının karıştığı, zayıflıklarının ortaya çıktığını şimdilik söyleyebilirim.