EDEBİYATIMIZDA RUŞEN HAKKI
“Ruşen Hakkı deyince, yaşadığı şehirde sokaklara adı verilen Kocaelili bir şair gelir akla. Gazeteciydi o, şairdi, yazardı… Onun kaleminde insanların bin bir hali vardı. Çünkü o sadece bir şair değil, aynı zamanda edebiyatın birçok türünde ürün verendi. Daha 1970’li yıllardan başlayarak işçi kenti kimliği oluşan Kocaeli’nin kent kültürünü, emekçi kesimlerin dirençlerini, umutlarını, sevdalarını irdeleyen şiir, günce, öykü ve romanlarında; insanı arayan, insanı araştıran bir yazardı. Edebiyatın asıl amacı da bu değil mi, zaten. Ruşen Hakkı şairdi ama o ne şiire sığdı, ne öyküye ne romana. Tarihe not düşer gibi kaleme alınan günceleri vardı. O, neredeyse edebiyatın her alanında at koşturandı. Aynı zamanda gazeteciydi ama köşesini çoğunlukla ya edebi bir tür olan güncelerine ya da değişik yazarların yayınlanan yeni edebi ürünlerine ayırırdı.”
Osman Bozkurt’un “EDEBİYATIMIZDA RUŞEN HAKKI” kitabında, daha çok şair ve öykücü kimliği ile bilinen gazeteci yazar Ruşen Hakkı’nın biyografisi eşliğinde onun tüm eserleri inceleniyor.
BAHANE
Ülkemiz, öldürülmek istendiğini sezen ama canını kurtaramayan Sabahattin Ali gibi katledilen, Nazım Hikmet, Abidin Dino, ve yakın geçmişte de Yılmaz Güney, Ahmet Kaya gibi daha nice sanatçılarının sürgünde ölümüne yol açan bir tarihe sahip. Yurt içindeki tuzaklamalardan sıyrılanlar ise mahkemelerde, zindanlarda yaşama tutunan, direnen semboller oldu. Tıpkı sürgündekiler gibi kimi ressamdı, kimi müzisyendi, kimi edebiyatçıydı. Genel tarih, özünde sınıf mücadelesi tarihiydi ve sanat-edebiyat tarihi de onun bir parçasıydı. Yaşamı tüm karmaşıklığıyla olduğu gibi yansıtan doğalcı yaklaşımlarla veya kişiyi kendi kendisinin amacı gören bireyci anlayışla davransalardı, kuşkusuz hiçbir sorunları olmayacaktı. Aynı şekilde yönetenlerin pek sevdiği ve özellikle 12 Eylül askeri rejiminin ardından popüler edebiyat diye göklere çıkardıkları postmodern akıma kapılsalardı, sorun yine yoktu. Oysa onlar, düşündükleri gibi yazmış, yazdıkları gibi yaşamışlardır. Etkili ve yetkililerimiz ise, kelimenin olumsuz anlamıyla bahane uydurmaktan geri durmamışlardır.
BAHANE, felsefi bakımdan bardağı taşıran son damla yada suyun kaynaması için son ısı miktarıdır. Kısaca nicel birikimin nitel değişimi sağlayan son halkası. Sosyal devrimler de bu tür bir nicel birikimin sonucudur. Bahanenin gündelik anlamı, olumlu yönden eski deyimle vesile, olumsuz yönden de gerçekliği olmayan uydurulmuş bir nedendir. BAHANE, ele aldığı konular ve içerikleri bakımında insanın özgürleşme istencine teğet durmayan yazarlar, şairler ve olaylardan yola çıkarak hem eserler hem de konuları hakkında kendi görüşlerini dile getirmektedir. Osman Bozkurt BAHANE kitabında, ülkemizdeki aydın kimdir den Spinoza’nın özgürlük anlayışına, şiirden öyküye ve romana kadar uzayan birçok edebi konuyu tartışmaktadır.