Nevruz Uğur’un toplu şiirleri Daha Gazel adıyla, Klaros yayınları arasında çıktı. Böylece bizde toplu şiirlerine kavuşmuş olduk. Toplumcu Gerçekçi çizgide şiirleri olan Nevruz Uğur, eserlerinin hepsini önümüze sermiş oldu. Şiirleri bir vefa bir yaşanmışlık üzerinden gidiyor. Dostluk önem verdiği bir öğe ve doğanın, insanın sesi olmak. Bu kısa yazımda Nevruz Uğur’u şiirlerine değinmeye çalıştım.
06 SULARI / 9.
(Mavi Kapandı)
ölünün dostlarına sordu gasil
“bunun bir sevdiği mi vardı?”
karısının iki damla gözyaşı düştü yere,
dudaklarından şu cümleler düştü: “sevmediği mi vardı?”
sonra karanfiller atıldı kümbetine, sular döküldü.
aşık olduğu kadın geldi (neden gelsin ki?)
yo yo geldi… (belki gelir-gelmez gelmez…)
ne yapacağı bilinmez…
yabancı bir adam mırıldandı bir yerlerde
“ya gelir ya gelmez” bir kadına: “mavi kapandı”
ölü konuşuyor: aşk sıcak ve siyahtır; sevişin sevişin…
ölüm bembeyazdır; hayatla kirletilir sevişin sevişin…
sevilememek mavidir, masmavi… buz mavisi.
güneş bile aleynâdır…-kapatalım bu bahsi.
turkuaz kalsın bir şeyler, belki tutuşur…
Nevruz Uğur’un şiirinin çoğu bu tarz konuşmalardır. Buna kendinle konuşmalarda diyebiliriz. Oysa o hep başkalarıyla konuşuyor başkalarını katıyordur şiirine. Şiir bu anlamda bir dertleşme iç boşaltma, öteki hasret giderme üzerine kuruludur. Bizi içine katan bu dertleşme, bu hasret gidermedir.
Fakat Anadolu doğası her şiirinde seslenir. Kendi varlığı ve şiirinin varlığı doğayla içice geçer. O kadar gözlemi vardır ki, doğaya dair hepsi doğanın şiiri sesi olmuştur. Kızılırmak şiirinden bir bölüm.
alımlana çalımlana gökçe kızlarla nurca gelinlerle
yedi dal yedi çiçeğe durunca
gül ballık tütün hayıt ve yonca
çekilir göklere kardeş dumanlar
emekçi gülmezli bilmezli
sürünüp kıvranan
bir yılan gibi ışıyarak
ve korkunç bir yılan gibi hınca
durunca
kızılırmak anlatır:
tarihi dünü günü anla git
sevinci acıyı utkuyu sür git
velhasıl velkelam…
bir suçlu gibi getirilmişim divanına
bir borçlu gibi
derim ki
derler ki
bütün ırmaklar gibi uzun bir türküdür Kızılırmak
Bu doğanın sesi olma ve doğayla birlikte yaşadığı coğrafyayı anlatma, bir birlik bütünlük içinde toplumcu gerçekçi edebiyatçıların sanat anlayışıdır. Bu anlamda Nevruz Uğur bu çizginin devamcısıdır. Misal bu şiirin başlığı Hasan Hüseyin Korkmazgil’in Kızılırmak şiirini ve etkisini hatırlatsa da, ama imge kuruluşları ve şiirin genel dokusundaki etkinin Adnan Yücel olduğunu görürüz. Doğayı insanlaştırarak bütünlüğü içinde şiirleştirmek zor ve güzel bir görevdir. Bunu başarıyla yapar Nevruz Uğur. Bir şiirinde şöyle der.
‘sözcüklerimi bitkiler gibi düşündüm
soldukça soludukça
kokusuyla savruldum’
Sözcükleri bir canlı gibi görmek ona bir canlı varlık gibi davranmak iyi şairlerin işidir. Nevruz Uğur hem bunu yapar hem de bize önerir. Bunun bir adım ilerisi şairlik sadece toplumun sesi olmak değil, doğanında sesi olmaktır, der.
Eski çağlarda şiiri söz erliği olarak görürlerdi. Toplumcu Gerçekçi edebiyatla bu söz erliğinin yerine, yeni bir anlayış da yerleşti. Şiiri umut işçiliği olarak görmek. Ben ise buna Anadolu kültüründe yer alan ışık işçiliği diyorum. Nevruz Uğur’un genel şiirinin ardındaki anlayış bu umut işçiliğinden gelen ışık işçiliğidir. Dokunduğu her yeri ışıtmak ona göre şiirin veya şairin temel görevidir.
Buna rağmen eski şiirimizden gelen destansı hava, Nevruz Uğur’un şiirinde hiç eksik olmaz. Destan geleneğini yer yer yeniden canlandırır gibidir, halkının kendisini sevmesiyle bu destanları sahiplenmesi içice girmiştir.
Su dağları adlı seri şiirleri bir şairden daha çok yaratıcı bir peygamber edasıyla gider. Belki şiirin ilk dokusuna inmek de diyebiliriz. İlk filozoflar hem şair hem filozoflar. Evrenin nasıl oluştuğunu mitsel bir dokuyla şiirsel anlatırlar. Bu anlamda Nevruz Uğur o ilk filozoflar gibi kaostan nasıl evrenin oluştuğunu anlamaya çalışır sanki. Evrenin yaratıcısı o dilin sahibi şairdir artık.
SU DAĞLARI VIII
ben kırdım gökyüzünü böyle değildi bu sabahlar
bitkilerin yapraklarında okudum yeraltında akan kelimeleri:
beden topraktır havadan sudan konuşan görkemli bir suskudur
sularda biriken yıldızların çatladığını duydum
bunu ima etti ve kanat çırptı boşluğa bilge karga
taştaki yüzümü gezindi saliseler
damağımda sızlayan çekirdeğin yeşille boyandığı
güneş mi damlıyor yaramdan
tenimi kesen bıçak
ne güzel rolantideki uğultuya milik sesler saplanıyor
usumu yırtan yamuk çapakları kemiriyor elmas fareler
yalama ellerimi ey tuz başka bir dilin çağını bekliyor şöhretim
kimyamın grisinde yarın yok
şöhret diye bir zavallı da yok…
körfezde şimdi martılar gölgelerini savururken sulara bakmak…
ahh bakmak-bakış… gözlerime gel sevgilim kirpiklerim çok derinde
bu denizi kavak yelleriyle ütüledim ipekti su
giyin bakmalarımı yel estikçe hercai ol
güneş koklayınca çatallarını ağaran tepelerin
sulara ayaklarını bırakır gece
eteklerinde tatlı çiçekler açar kayalıkların
yalnız komayalım doğayı hadi gel
yerbitimlerinde dolaşalım şölen vakti
bu gerdekten doğalım yeni hayata
Nevruz Uğur’un şiiri bir anlamıyla, dostluklar yoldaşlıklar anlatılarıdır. Tanıdığı sevdiği her insan dair yazmıştır. Bu ötekini onurlandırma olduğu gibi yaşamı dostluklarla anlamlandırmadır, şiirin bu işlevi gördüğünü her zaman hatırlatır. Bu bir çeşit anı yeniden yaşatmak ve geleceğin bu anılarla var olmasını sağlamaktır. Olumlu olanı öne çıkartırken olumsuz olanın dışlanmasıdır bu. O benim davam dostluk yoldaşlık davasıdır, diyenlerdir.
DUYUMSAMALAR
silik bir ipte sökük zaman
yılgın renklerin çağrısıyla gidemezsin
yolu yoktur anıların
ahşap eşiklerde taş kumrular uçamazsın
tüm kanatların karanfil noktası özgürlük
suyunu duyar yeşillik açamazsın
Emeğinize sağlık. Daha Gazel ışıklı bir atlas gibi..