9 C
İstanbul
Salı, Haziran 6, 2023
Ana Sayfa Edebiyat Deneme ALTINÇAĞ ÖZLEMİ, MİTLER VE İSMET ÖZEL'LER

ALTINÇAĞ ÖZLEMİ, MİTLER VE İSMET ÖZEL’LER

ALTINÇAĞ ÖZLEMİ, MİTLER ve İSMET ÖZELLER!
Şiir ve yaşam bütündür. Şiir ayrı yaşam ayrı diye bir durum yok. Şairin nefret edilen biri olması onun nihilist olması veya sekter olması yine şiirin içindedir. Bu tarz şairler yaşamlarının ayrı şiirlerinin ayrı olduğunu söyleseler de. Dikkatli bakmadığımızda görürüz bu birliği ve bütünlüğü. Fakat yine de görememenin altında yatan olgu sınıf mücadelesine dayalı yaşama bakmamamız ve olguları ekonomi politik irdelelememek ve siyasal mücadeleden toplumsal yaşamdan uzak olmamızla ilgilidir. Burjuva edebiyatçısı bu ilgisiziliği her daim kullanır. Yaşam kendi içinde şiire yansıyan bir bütünlük taşır. Şairin yaşamını şiirden kopartmanın imkanı yoktur. Şiir ayrı yaşam ayrı demek zor.

Sanat ve politika ayrıdır söylemi, bir zamanlar Mehmet Fuat’ın bol bol dile getirdiği koca bir yalandır. Yine bol bol söylenen sen şiirine bak ne yapacaksın politikayı söylemi şiirle yaşam arasındaki bağı kopartmaktan başka bir şey değildir. En önemlisi sınıf savaşımın dışına sanatçıyı çekmek ve sanatçının ekonomi politik algısını yok etmektir bu tavır. Günümüz şiirinin pespayeliğine ve yaşamdan kopukluğuna buradan bakmak lazım. Sanatçı her zaman bir sınıfsal yapının sanatını yansıtır veya sınıf savaşımı içindeki sınıfsal konumlanışta bir kurumun geçmişten gelen bir ideolojik yapının temsilcisidir.

Misal, İsmet Özel’in şiirinin merkezinde biçimsel sanat etkinliğinden daha çok, içeriğe yönelik politik sanat etkinliği vardır. Sözün etki gücünü kullanır bunun yanında Türk İslam sentezinden yola çıkarak olay ve olgulara bakar. Din ve milliyetçilik onun temel argümanıdır. Bu çağdışı ideolojiden kurtulabilmenin yolu bu şairin  kendi şiirin ve dünya algısını eleştirmekten geçer. İsmet Özel şiirinde var olan İslami ve Türklük söylemi, aynı zamanda eşitlikçi bir dünya veya Altın çağ özlemiyle şekillenir. Bizi içine çeken estetik haz yaratan budur. Bu şiirlerdeki adalet, eşitlik, özgürlük söylemi, bizimle çakışır. Gelecek komünal toplum düşünü canlı tutar. Çünkü bu şiirlerin arka kaplanında İsmet Özel’inde fark etmediği altınçağ özlemi vardır. Çoğu tarikat bu özlemi de sürekli diri tutarlar. Bu eşitlikçi, paylaşımcı ve birlikçi gibi görünen bu söylem son aşamada Türklerin birliğini, İslamcıların veya ümmetin birliğini komünal bir yaşamı sunuyormuş gibi savunur.  Kendi içlerinde eşitlikçi veya komünal bir doku olmasa da. İşte yoksul kitleleri çeken o ümmet veya millet içinde yaşamanın yani altınçağ özleminin yarattığı haledir. Dinler, milliyetler, ümmetler bilerek veya bilmeyerek bu özlemi dile getirir. İsmet Özel’in bir anlamda yaptığı bu. Bizim yapacağımız ise bu altınçağ özleminin dinlerle, ümmetlerle, milletlerle olmayacağını sürekli anlatmaktır. Tabi ki bu altınçağ özlemine sahip çıkarak ve komünal düşü sürekli sınıfsal mücadele içinde öne çıkararak. Bir komünist toplumun varlığı devletlerin, milletlerin, dinlerin, ümmetlerin ve en önemlisi sınıfların sönümlenmesiyle ortaya çıkacağını ekonomi politik nedenleriyle topluma göstermek. Altınçağ ancak ve ancak devletlerin, milletlerin, ümmetlerin kalktığı dünya da var olur.

Gelelim olgunun diğer yanına genel olarak sol sanat devamcıları, sahiplenmesi gereken ve onu içerikle üretmesi gereken tasavvuf, sufi ve divan kültüründen kopmuştur. Bunun en önemli nedeni Batı gelenekli şiirin esas merkez olması doğudaki başlangıcını göremememiz.

Cumhuriyet kuruluşu ile divan edebiyatına, tasavvuf, sufi kültürüne karşıtlık şiirin temel ayaklarının yok edilmesini sağlamıştır. Böylece serçeşmelerdeki söylencelere yaslanarak veya sufi tasavvuf geleneğinin söylencelerinin de üstü örtülerek edebiyat yapılmaya başlanmıştır. Sol böylece toplumsal hafızanın reddi üzerinden üretim yapmaya başlamıştır. Sol gelenek içinde yerleşmiş ilericilik, gericilik söylemi, Cumhuriyetle birlikte sürekli öne çıkartılarak devam etmiştir. Sürekli tarikatları, cemaatleri aşağılarken, ne yazık ki Anadolu ve Mezopotamya toplumunun çoğu kültürel değerinin üstü örtülmüştür.

Nazım Hikmet, Şeyh Bedrettin Destanı’na birazda buradan bakmak lazım. Bu eski toplumun kültürel değerlerini ortaya çıkarma çabasıdır. Aynı eski toplumun sufiliğine, dervişliğine, divanına yürümektir birazda. Nazım Şeyh Bedrettin’de gördüğü eşitlikçi komünal anlayışı öne çıkarmaya çalışmıştır. Sanırım bahsedilmese de, Doktor Hikmet Kıvılcım’lının etkisiyle. Anadolu ve Mezopotamya kültürü içinde korkunç bir eşitlikçi komünal kültür vardır. Bu mitler söylenceler, şiirlerle, şarkılarla içiçe girmiştir. Çoğu tarikat hala farkında olmadan bu özleme uygun yaşar. Hele Bektaşi, Alevi, Mevlevi söylenceleri.

Osmanlı‘nın tımara tekabül eden vergi sisteminin bir yanı tek kişinin hükümranlığı iken diğer yanı ise padişah dışında herkesin eşit ve komünal yaşadığına dair söylemdir. Cumhuriyetin kuruluşunda, sürekli söylenen biz sınıfsız, imtiyazsız toplumunun tutmasının bir nedeni de budur. Halkın cumhuriyeti sahiplenmesinin bir yanı bu altınçağ özlemini öne çıkarmasıdır. Alevi toplumunun cumhuriyeti sahiplenmesinin altında yatan bir nedende budur. Cumhuriyet o özlemi devam ettirecek bir oluşum olmadığı halde. Toplumun önemli kesim bu altınçağ özlemiyle kandırılmıştır, diyebiliriz.

Mitolojide Çağlar ve Dünya Tarihinin Efsanevi Dönemleri – Özhan Öztürk  Makaleleri

İsmet Özel’den baktığımızda onda görülen bizim solda eksik olandır. Kendi toplumsallığından uzaklığı da gösterir bu. İşte bizi içine çeken hale de budur. Kendi yabanlığımızdan, yabancılığımızdan kurtulma isteği. Bunun yanında somut olan kültürel doku daha çok o tasavvuf, sufi, divan kültürüdür. Bu arada Alevi, Bektaşi, Mevlevi, Kadiri kültürü direk tasavvuf, sufi, divan kültürünün içindedir. Bizler ise bu kültürel dokunun esas ayaklarını daha çok batı da aradık. İlericilik, gericilik adına. İslam felsefesini bilmeden, batı felsefesini bildik. Kendi mitolojimizi bilmeden, Batı mitolojisini bildik. Oysa batı mitolojisinin çoğu kaynakları doğudur. Ters dönmüş bilinç durumuna ilginç örnektir bu.

 

Kant‘ı Hegel‘i bildiğimiz kadar Farabi’yi bilmeyiz veya İbni Rüşt’ü. Oysa bu tartışmalar daha çok bizimle ilgilidir. Anadolu ve Mezopotamya’nın yaşadığı sorunlarla ilgilidir. Farabi‘nin Medeni Devlet’ine buradan bakmak lazım. İbni Rüşt’ün, İbni Sina sürecinde keskinleşen çifte hakikat söylemine bu toprakların temel sorunu olarak görmek lazım. Kendi mitini, dualarını, felsefelerini bilmeden o toplumu nasıl anlayabilir veya değiştirebiliriz.

Son olarak Yahya Kemal’in Akıncılar şiiri bütün orta öğretim kitaplarında vardır. Çok berbat bir şiirdir bu. Divan, sufi, tasavvuf içeriğiyle hiç ilgisi yok. Sadece Türkçe aruz ölçüsüyle yazılmıştır. Osmanlıcılık adına başka halkları yok etmeye yönelik bir şiir. Bu gün İhaların tanıtımı yapılırken altta sürekli bir şiir okunur. İnsanı amaçsız bir şiddete güdüleyen bir şiir bu. İnsani bir şiir değil. Bizim yapmamız gereken İsmet Özel’de, Necip Fazıl’da, Yahya Kemal’de var olan şiirini kaynaklarına yönelmek. Sonra bu şiir geleneği içinde (Tasavvuf, Divan) eşitlikçi, komünal öğeleri sürekli ortaya çıkarmak. İslamcı, Türkçü, Ümmetçi düşüncenin karşısına Alevilikte, Mevlevilikte, Bektaşilikte çok yaygın olan 72 millet bizdendir söylemini geliştirmek. Tasavvuf, sufi geleneği, bu tip (İsmet Özel, Yahya Kemal, Necip Fazıl) pragmaktistleri taşımaz. Prof. Ahmet Yaşar Ocak’a göre “Hacı Bektaş başta olmak üzere Kaygusuz Abdal, Kızıldeli, Hacım Sultan gibi bu dönemin önde gelen Bektaşi şeyhleri Kalenderî idi. Kalenderilerin en belirgin özelliği ise mülk sahibi olmamaları, zenginliğe ve servete karşı çıkmalarıydı.” Fakat bu söylem çoğu tarikatın genel özelliğidir. Çünkü birlik duygusu ancak Altınçağ özlemiyle ayakta tutulur. Bu geleneğin bu gün onları taşımasının nedeni, yoksul halkın bu söylemlerin arkasındaki altınçağ özlemini tam hissetmemesi ve bu pragmatiklerin bu özlemle hiç ilgili olmadığını anlamamasıdır. Çoğu çıkar ve sömürü anlayışı sürekli altın çağ anlayışını diri tutar. Alman veya İtalyan Nasyonel Sosyalistlerinin dayanaklarından biri de bu mitolojilere dayanarak bu Altınçağ özlemini işçi ve küçük burjuva toplum üzerinden yaratmalarıdır.

Bir hırka, bir lokma diyen bir sufi geleneği nasıl taşır bunları. Bunlar kim? Bestami kim? Bunlar kim? Farabi kim? Bunlar kim?

Devrimcilerin kendi kültürel değerlerimize yönelmesi ve kendi mitlerini yeniden üretebilmesi ellerinde. Bu pragmatistlere bırakmamalı o alanı. O alan öyle geniş işlenmeyi bekliyor ki. Devrimci o mitleri hayata katmak lazım. Demirci Kawa’nın Dehak karşısında zaferi sadece Kürt halkının bir zaferi değil işçi sınıfının da bir zaferi. Dünya milletlere, dinlere bölünmüşken biz bu mitolojileri her zaman bütün insanlığın ortak mirası olarak işlememiz gerekir. Gerçekten bu miraslar insanlığın ortak miraslarıdır. Bu mirasların üzerindeki dinsel, milliyetçi söylemi kaldırırsak bu durum daha net ortaya çıkacaktır. O zaman bunların bu gün bize haz veren estetiğinin ne kadar kof olduğunu görürüz. İslama yönelmek islamlaşmak değil. Onun içindeki sınıflar savaşımı ortaya çıkarmak. Nasıl bir eşitlikçi, Altınçağ özleminin o şiirde yeniden üreterek göstermek. O zaman kim takar İsmet Özel‘i, Yahya Kemal’i, Necip Fazıl’ı. İnsana yabancı, çok şişirilmiş değerleri.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

ÇOK OKUNANLAR

Bölük Pörçük Anılar Kitabı Üzerine!

      Türkiye’ deki askeri darbelerin etkilerini Almanya’da yaşayan, Türk mültecilere kurumsal olarak destek olurken Essen Üniversitesi’nde araştırmacı olarak çalışan Salih Yiğit anılarını Bölük Pörçük...

UÇ’LAR  ARASINDA

UÇ’LAR  ARASINDA (Siyasal Yakınlaşmalar Tarihçesi) Hafıza tazelemek iyidir. Türkiye’deki siyasal eğilimler arasındaki bazı yakınlaşmaları anımsatan bu yazım, yirmi dört yıl önce, 16 Mayıs 1999’da Radikal’in pazar...

TEORİ VE PRATİK ÜZERİNE DEĞİNİLER

  Teorinin düşünceden mi veya pratikten mi doğduğu tartışması bu gün gösteriyor ki teorinin pratikten doğduğu gerçeğinin yakıcılığıdır. Teori merkezine maddi yaşamı almadığı sürece toplumsal...

 OKUMAK

Editörün Notu: Köy enstitülü bir anadan 90’lı yaşların hayıflanma notları  OKUMAK  “Okumak gerek evlat, falanı filanı bırakıp okumak gerek.” Gençlerin, kitap okumanın nelere kadir olacağının bilincinde...

SON YORUMLAR

Sabiha yılmaz on  OKUMAK
Ikbal kaynar on SALİH BOLAT VEFAT ETTİ
Mehmet Konyali on GICIR GICIR
Bilgehan Oğuz on “ÖDÜL SİSTEMİ”
Rasim Aşın on “ÖDÜL SİSTEMİ”
Ikbal kaynar on 46’LI
Yuksel on HIDIR DAYI
Gülbahar Yılmaz on ABU
Mustafa Düzgün on İZLER
B.Nur Erkoç on İZLER
Nur Erkoç on ASKIDA EKMEK
Özgür BAŞKAYA on #YargıtayTahliyeEt
Prof. Dr. İbrahim Bozkuş on HAŞHAŞ GAZETESİ VE KAYMAKAM ABDÜLKADİR AKSU
Ikbal kaynar on ŞİİRİM ISITIR SENİ
gulhan genc on ASKIDA EKMEK
Perihan sever dirican on BOŞ EV
Rafet Canpolat on BOŞ EV
Atilla IŞIK on BOŞ EV
Deniz on BOŞ EV
Arif Sürücü on ASKIDA EKMEK
Perihan sever dirican on ASKIDA EKMEK
Neslihan Sultan on ÖZLEDİĞİM ÇINAR ALTI
Neslihan Sultan on ÖZLEDİĞİM ÇINAR ALTI
Neslihan Sultan on ÖZLEDİĞİM ÇINAR ALTI
Neslihan Sultam on ÖZLEDİĞİM ÇINAR ALTI
Gökhan GURBETOĞLU on ÖZLEDİĞİM ÇINAR ALTI
Gürel SÜRÜCÜ on HAYIR BABA TÜRBESİ
İlter koçak on HAYIR BABA TÜRBESİ
Fikret Ökmen on GUNDİ
Perihan sever dirican on GUNDİ
Hatem on GUNDİ
Selim DURMUŞ on GUNDİ
Hüseyin Ceylan on BERBER  
Tacettin Mert on İŞÇİ
Tacettin Mert on AGORA MEYHANESİ
Gökhan GURBETOĞLU on ANNE ÖP DENİZİ
Songül on ŞİDDET
İsmet Çallıbay on ANNE ÖP DENİZİ
Erdem KAYA on İKİ ARADA BİR DEREDE
Gürel Sürücü on ŞİİRE DAİR ÖNERİLER (2)
Hulusi keleş on AYRIK OTU
Gürel on AYRIK OTU
Mehmet İşbitiren on AYRIK OTU
Bir amatör futbolcu on AMATÖR TİYATROCULARIN DRAMI
Hasan GÜL on KUTSAL EKMEK