Kilit; Devrim ya da Faşizm
Söze evvelâ 1 Mayıs’ın “İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü” olduğunu söyleyerek başlayalım.
Dünyamızda ve üzerinde bulunduğumuz coğrafyada işçi sınıfının ve emekçi halkların mücadeleleri gibi 1 Mayıs’ı var eden mücadelede de ağır bedeller ödenmiştir.
Şu içinden geçtiğimiz ya da “içimizden geçen” coranalı günlerde “1 Mayıs’ın birlik, mücadele ve dayanışma günü olduğunu bir ân bile unutmamalıyız, unutturmamalıyız.
Çünkü sömürülenlerin cephesinde nicedir söz sahibi olan ve 2020 1 Mayısı’na damgasını vuranlar dayanışmanın yerine rekabeti, mücadelenin yerine gönüllü ev hapsine rızayı öğütleyen devrimciliğini yitirmiş sol akımlar ve sözde aydın geçinenlerdir.
Devrimcisini eleyip devrimi çoktan rafa kaldırmış “radikal”inden hemi de illegalinden legaline bu solun imdadına nasıl da yetişti şu corana…
İlkin Newroz’u şimdiyse 1 Mayıs’ı
(semboliğinden takvim solculuğunu bile) sanalizasyonun balkonuna gönüllü hapsettiler…
Dünyanın her yerinde, işçi sendikalarının, meslek örgütlerinin, sosyalistlerin ve sözde devrimcilerinin ağız birliği etmişcesine hükümetlerin bir yasak koymasına bile gerek kalmadan corana salgını yüzünden 1 Mayıs’ı iptal etmesi
1 Mayıs’ı bir “mücadele günü” olduğu gerçeğini karartmak değil de nedir?!
Üstelik 1 Mayıs mitinglerini iptal eden kendileri değilmiş gibi bu pespaye solcular “Her koşulda 1 Mayıs’ı kutlayacağız! Buna kimse engel olamaz!” demiyorlar mı utanmadan sahtekârca; çıldırmamak elde değil!
Kapitalizmin yapısı gereği kâr hırsından dolayı her gün ölümle yüzyüze olan işçiler, emekçi halklar ve devrimciler dünya çapında ölümcül etkileri olan salgınlarla ilk kez mi karşılaşıyorlar?!
1918-1920 arasında dünyayı kasıp kavuran İspanyol Gribi’nde ölenlerin sayısı “corana salgını”nda ölenlerin sayısından en az yüz katıydı.
Lâkin şimdiki solların ataları olan o zamanki revizyonist ve reformcu sol akımlar da dahil hiç kimse eylem ve etkinliklerini askıya almayı bir ân bile akıllarına getirmemişlerdi. Bilakis Alman işçileri salgın sırasında monarşiyi devirdiler; Berlin’de, Bremen’de, Bavyera’da Sovyetler kurdular. Macaristan ve Polonya kitlesel ayaklanmalara sahne oldu.
Sovyetler Birliği’nde karşı devrimci Çarlık güçlerine karşı devrimci savaş tüm şiddetiyle devam etti. Salgın dünyayı kasıp kavururken Amerika’da dört milyon işçi grevdeydi.
Bugün kendi günlük toplantılarını ve rutin işlerini bile erteleyen “sanal sosyalistler, devrimciler”in aksine Komünist Enternasyonal 1919 Martı’ndaki kuruluş kongresini grip salgını yüzünden ertelemiş miydi?!
Bu kongreden iki hafta sonra Sovyet Cumhuriyeti’nin ilk başkanı Yakov Sverdlov salgın yüzünden kendini kitlelerden soyutlayarak evine mi kapanmıştı?! Sverdlov’u bu salgında kaybetmedik mi?! Bu büyük devrimcinin grip salgınından ölmesini sorumsuz politikaların sonucu diye yorumlamaya kim cesaret edebildi?!
Yakov Mihailoviç Sverdlov (1)
2020 1 Mayısı’na “Kendine iyi bak! Yakınlarını düşün! Evde kal!” şiarını yükseltenler damga vuruyor. Oysa sınıf mücadelesi devrimci işçilerin bireysel çıkarlarını terk edip tüm sınıfın ortak çıkarları için mücadele etmesiyle başarıya ulaşabilir ancak.
Devrimcilerin, komünistlerin henüz bir partisinin olmadığı günümüzde bir yandan adeta “köpeksiz köyde değneksiz dolaşırcasına” “mangalda kül bırakmayan” bu sahtekâr sol akımlar diğer yandan “Devlet sağlığımızı düşünmüyor!” diye ağlayarak, asıl görevi kapitalist devleti yıkmak yerine “daha iyi, daha sosyal” olması için çırpınıp duruyor; maske, dezenfektan, bedava ekmek vb. dağıtılıp, 65 yaş üstünün ihtiyaçlarının karşılanması ve işçilerin ücretli izinli sayılması gibi “sanal kampanyalar” düzenleyerek asıl emekçilerin sağlığını kendilerinin düşündüğünü kanıtlamaya çalışırken korana virüsten daha zararlı “burjuva bireyciliğini” kendi pis elleriyle emekçi saflara bulaştırarak toplumsal çürümenin kaynağı olan kapitalist devlete yardımcı oluyorlar.
2020 1 Mayısı’nın içeriğinde “birlik” de yok!
Kimileri rahatı sarsılmadan evde kalarak çalışma koşullarına sahip.
Milyonlarca işçi ise hiçbir güvencesi olmadan işe gidip gelerek koruyucu önlemlerden yoksun olarak çalışmaya devam ediyor ve açlığa mahkûm edilen sayısı milyonları bulan işsizler ordusuna korona salgını yüzünden işten çıkartılanların yanı sıra ücretsiz izne gönderilen “gizli işsiz”lerle yenileri katılıyor.
Evde oturma ayrıcalığına rahatı bozulmadan sahip olanlar “Hükümet sizin sağlığınızı düşünmüyor!” diyor.
Sınıf devrimciliğini kimseye bırakmayanlar, halktan kopuk devrimciliği her fırsatta mahkûm ederek ” İşçilerin durumu çok kötü, ücretli izin yapmaları lâzım!” diye kendi aralarında sosyal medya kampanyaları düzenliyor.
Kimileri de kof öncülük ve önderlik iddialarıyla “Biz sosyal medyada 1 Mayıs mitingi düzenlerken siz de grev yapın!” çağrısı yapıyor emekçilere.
İnsanın Can Yücelvari “Siz şaka mısınız lan!” diyesi geliyor; yahu bu nasıl devrimciliktir?!
2020 1 Mayısı bir şeyi daha kanıtladı; bu pespaye solun iflâh olmaz bir “sosyal şoven” olduğunu. Sosyal Şovenizm sadece savaş zamanlarında gündeme gelmez. Sosyal Şovenizm sosyalistlerin kendi ülkelerindeki devletin arkasında-yanında kenetlenmesidir; etle tırnak olmasıdır. Bugün bu ülkede yaşanan tam da budur.
“Hükümet coranaya karşı gerektiği gibi mücadele edemiyor, aslında öyle, şöyle değil böyle yapmalı!” diyenler, bugün MHP’nin ipine tutunarak zor belâ suyun üstünde duran reis efendi’ye can simidi olarak tarihsel görevlerini lâyıkıyla yerine getiriyorlar.
***
Uzun süredir (2009 seçimlerinden beri) “rejim krizi”nin yaşandığı aşikârken mevcut iktidarın çok güçlü olduğu sanısı, o yüzden “reis efendi”nin indirilememesi, demokratik ve ekonomik taleplerin birinin bile kabûl ettirilememesi acep neye delalettir?!
Mevcut burjuva diktatörlüğünün belirlediği sınırlarda “muhalefetçilik” oynayarak devrimci kalınabileceğini sananlara tekrar soruyorum:
en küçük haklı demokratik hak talepleri bile (hatta ekonomik olanlar da dahil) iktidara kabûl ettirilemiyorsa bu neyin nesidir?!
Bu, mevcut gerici burjuva iktidarın çok güçlü olduğunu mu gösterir yoksa solun güçsüzlüğünü mü?!
İşte zurnanın zırt dediği delik de burasıdır; asıl mevcut iktidar ve reis efendi en güçsüz olduğu, solun ise 80 öncesi de dahil en güçlü olduğu bir zaman dilimindeyiz…ama hangi solun?!
Devrimciliği tasfiye edilen soldur bugün güçlü olan…İşte bu tasfiyeci soldan dolayı reis efendi ve gerici burjuva iktidar koalisyonu ne amerikancı bir darbeyle ne de kuyruğuna takıldığı amerikancı muhalefet chp+iyip+hdp+devrimci işkencecisi erkan baş’ın tip’inin parlementarist yol ve yöntemleriyle yıkılamamaktadır..
yıkılamayacaktır da…
Rejim kilitlenmiştir…
Kilit ya devrime ya da faşizme açılacaktır…
Evet, 2020 1 Mayısı tarihe kara bir leke olarak yazılacaktır!
Tasfiyeci sollarla da hesaplaşmadan bu “kara leke” temizlenemeyecektir.
Evet, herkes üzerine düşen görevi yapıyor; kapitalist burjuva diktatörlüğünün devleti devletliğini, tasfiyeci sollar da bu devletin yedek lastikliğini.
Devrimcilerin (devrimci marksistlerin) ve devrimci sanatçıların, devrimci aydınların ödev ve görevi ise bu soldaki gerici pespayeliği gereğince teşhir ve tecrit edecek devrimci araçları yaratarak devrim ve sosyalizmin zaferini taçlandırmaktır…
Yaşasın 1 Mayıs!
Biji Yek Gulan!
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!
Nevzat Oğuz
komünsüz komünarlara…
komünün gülleri derile
…
“âh!” dedi
“sancı sancı içinde!
günü gele hele günü gele!”
âh! diyorum
âh ki âh!
sancın
sancım içinde
kalmak
hem zulüm
hem utancımızken
bir de borcumuz oldu!
idam mangalarının önünde
çoğaldıkça çoğaldı
anlamın katmanları
biz hep öldük
daha da ölürüz
savrulur
sehpa bir yana
cellât bir yana
direne direne ölürüz
daim olur devrimiz
günü gele hele günü gele
komünün gülleri derile
günü gele hele günü gele
âh çeken âhını
yumulmuş avcunda tuta
tuta da ata
sırtındaki taht ı revanı
ne be”leştepe” kala
ne kanlı sultanı
savrula
taht bir yana
süleyman bir yana!
…
nevzat oğuz
Fotoğraf: Ara Güler, 1977 Kanlı 1 Mayıs
(1) Anarşist işçi önderleri Albert PERSONS, Adolph FISCHER, George ENGEL ve August SPIES, 1 Mayıs 1886 yılında 8 saatlik iş günü mücadelesinde önderlik yaptıkları için “Amerikan adaleti” tarafından idam edildiler.
Albert PERSONS isimli işçi, özür dileme şartıyla affedileceğinin söylenmesi üzerine, mahkeme heyetinin karşısında tarihe geçecek sözlerini söyledi: “Bütün dünya biliyor suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım.”
ALBERT PERSONS’UN MEKTUBU
Yavrularım, Elveda!!…
“Bu kelimeleri yazarken adlarınızın üstüne gözyaşlarım damlıyor…
Bir daha hiç karşılaşmayacağız. Ah, sevgili çocuklarım, nasıl içten, derinden seviyor sizi babacığınız. Bir gün zaten gidecektim… Ama şimdi daha mutluyum. Babanızla gurur duyabilirsiniz. Bir gün diyeceksiniz ki bizim babamız haklıydı ve gitti.
Sevdiklerimiz için yaşamakla gösteririz sevgimizi ve gerektiğinde sevdiklerimiz için ölmekle de gösterebiliriz sevgimizi… Ben tüm bir insanlık için var olduğumun bilincindeydim.Size de böyle bir misyon emanet ediyorum yavrularım.Kendiniz için değil tüm insanlık için var olun.Mücadeleniz hep haksızlığa uğrayanlar için olsun.Böylece insanlık size minnattar kalacaktır.
Gurur duyabilirsiniz çocuklarım… Babanız haklı bir dava için gidiyor. Hiç bir zaman hayat böyle geldi böyle gidiyor demeyin. Erdemli ve cesaretli olun.
Korkmayın hiçbir zaman! Erdeminiz size cesaret verecektir. İyilikleriniz hiç unutulmayacaktır. Dünya var oldukça geride bıraktığınız şerefli yaşam başkaları tarafından anılacaktı. Anılmayacağını bilseniz bile siz iyilik, doğruluk ve adaletten ayrılmayın.
Sevgili evlatlarım hayattan hiçbir zaman nefret etmeyin. Tanrı bize insanca yaşayalım diye bu dünyayı verdi. Sorumlusunuz yavrularım! Haksızlıkların karşısında durun, sessiz kalmayın.
Benim hayatımı ve doğal olmayan haksız ölümümü başkalarından öğreneceksiniz. Babanız, özgürlük ve mutluluk uğruna gönüllü olarak canını vermiş bir kurbandır.
Size miras olarak şerefli bir ad ve tamamlanacak bir görev bırakıyorum… İnsanları sevin, haksızlık yapmayın, yapana da ses çıkarın!!
Babanız şerefli bir insan. Onun adına örnek olun. Onu koruyun, bu yolda yürüyün. Kendinize karşı doğru olun, o vakit başkalarına karşı sahte olamazsınız. Yaratıcı, uyanık ve neşeli olun…
Çocuklarım, değerli varlıklarım; bu mektubu yalnız sizin için değil, daha doğmamış çocukları için ölen birçok kişinin ölüm yıldönümlerinde de okumanızı istiyorum.
Yavrularım, elveda…”